Gregor Samsa' yı anlamak...
Dönüşmek; bedenimizden koşarak uzaklaşmak istediğimizde, başka bir kimliğe ihtiyaç duyduğumuz o anda beliren zorlu kelime ve tarifi olmayan ızdırap dolu durum. Bir insanın başka bir insana evrilme sebeplerini oluşturan harfler, kelimeler, cümleler Manas Destanı' ndan daha mı uzundur ya da tek cümle ile acılı bir dönüşüm destanı oluşturmaya yeterli midir ?
Bir günün sabahında öylece böceğe dönüşmüş olarak uyanan Gregor Samsa bedeninden koşarak uzaklaşmanın böcek yolunu tercih etmişti. Yaşadığı toplum baskısı sonucunda her şeyden soyutlanmayı istemek onu hasta edip üzerine hamam böceğine dönüştürmüştü. Hamam böceğine baktığımızda, çoğumuzun iğrenerek baktığının hatta varlığına bile katlanamadığının izlenimine kapılmaktayız. Gregor Samsa' nın bu canlıyı seçmesi tabi ki de tesadüf değildi. Yaşanılan tüm bu telaşlar, iş hayatının insanları değiştirmesi onu her şeyden kaçan ve dinlenmek isteyen yorgun bir böcek yapmıştı. Kaçma eyleminin canlı bir böcek boyutuna sığınmak ve kimsenin Gregor' u anlamaması üstüne kardeşinin onu düşünüyormuş gibi yapıp aslında hep böcek kalmasını istemesi bu bataklığa onu resmen mühürlemişti. Babasının üzerine fırlattığı iltihaplı yarasına sebep olan elma bu hikayede dönüm noktasıydı gerçekten. Hor görmenin şiddetle sonuçlanması Gregor' un tüm umutlarını karartmıştı. Fakat bir gün böcek olarak uyanmayı kendisi seçmişti ve içten içe bu durumdan kurtulmak da istemiyordu. Tüm sorun da bu ya böcek olmak, böcek kalmayı istemek. Hayatın bizi alıp sürüklediği korkunç durumlar karşısında tek dileğimiz artık bitmesini istemektir. Çaresizce ellerimiz, kollarımız bağlı bir şekilde kötünün iyisini istemeye başlarız ve böyle durumlarda yastığa başımızı koyduğumuz acılı ve sessiz gecede, ertesi günün eşsiz sabahını bekleriz. Tüm hayatımızı belirleyen sabahlar... Acılı, dayanılmaz gecelerin ardına gizlenen bir güneşin var oluşu içimizi kimi zaman bolca umutla doldurur. Bazense güneşi yatağımızın kenarına bağlamalı mı diye düşünmekteyiz, umudun yanıbaşımızdan hiç gitmeyecek olması düşüncesi, ah iplerin en sağlamını bulsak, hiç kopmasa, hiç düğümü çözülmese diye aklımızdan geçiririz. Tam da bu vakit Gregor Samsa' ya bir umut ipi hediye etsek ve yanıbaşına evrilmeye ihtiyaç dahi duymayan güneşi bağlasa. Fakat ortada beliren kocaman bir acı kavramının fiziksel durumu bir merheme de ihtiyaç olduğunun göstergesidir. Merhemler... Vücudumuza uyguladığımız anda acımızı dindiren ve kimi zaman yok sayan, bastıran ilaçlar. Pazarlamacı Gregor' un kendi yarasına merhem olmak adlı çalışması işte tam olarak böcek olmaktı. Böcek olunca da yaranın fiziksel boyutu vücudundan eksilmedi. Artık iltihap tutan tüm bu düşlerinin sonucu babasının yaratmakta olduğu yarasına nüksetmişti. Yahu bu adama kimse mi bir merhem uzatıp yaralarının acısını dindirmek istemedi diye insan kızmıyor değil hatta anlayamıyor. İnsan gerçekten anlayamıyor işte acının fiziksel ve psikolojik boyutunu izlemek ve sadece bakmak, görmemek. Kendi düşüncelerimizle çatıştığımız bu betimlemeler bize kendimizi hatırlatmaya devam ediyor. Aynaya bakmak ve izlemekten farksız...
Buğulanan aynamızı şöylece elimizle sildikten sonra yüz hatlarımızı incelemek ve daha önce hiç fark etmediğimiz bir detaya rastlamanın karşısında şaşkına dönüşmek. Bizi biz yapan tüm detaylarımızla bir sabah farklı bir sabahı dilemeye koyuluruz. Hayatımızın yeni ve temiz sayfalarına başlamak, hiç bitmeyen bir rotasız yolculuk gibi. Yolculuklarımız, başlatan sebeplerle değil aksine kaçış planlarımızı yaptığımız temiz sayfalarda. İnsan hayatına kaç temiz sayfa sığdırabilir, kirlenenleri ciltler halindeyken ve silmeye gücümüz yetmiyorken. Hayatımızın tekrar dönüşü olmayan eski sayfalarında kaç kez kendimizi yeniden buluruz? Belki de temiz sayfalar, biraz olsun eskiye ihtiyaç duyarak şekillenmelidirler. Kim olduğumuzu tüm detaylarımızla anımsamamız için. Kim olmak, yeni bir kimlik istemenin kaçınılmaz eksikliği. Bazen yeni bir kimlik istemek; tekeri olamayan bisikletin pedallarını büyük bir hırsla çevirmeye benzer. Hiç hareket etmediğimiz bu istek ile açtığımız beyaz sayfada sıkışıp kalırız. Sıkışmayla bağlantılı nefessiz kalma durumu bize eskiyi anımsatan niteliktedir. Epey vaktimizi çalan bu sayfa neden yazılmış olan bir kaynağı istememekte ısrarcıdır? Sorun bisikletin tekerinde midir? İndiğimiz bisiklete yeni bir tekerlek taktıktan sonra hareket etmenin tarifsiz duygusuyla o beyaz sayfadan çıkıp gideriz. Bitmek bilmeyen yeni beyaz sayfalar, sanırım Gregor' un biten beyaz sayfasına yenisini de hediye etmek gereklidir. Sağlam bisikletimizle yeni beyaz sayfanın temizliği ve masumluğuyla yeniden soldan sağa doğru savrulmaya başlarız ve savrulmaya uyandığımız evrilmenin sabahında; bir kuş, bir böcek de olabiliriz hatta kökleri kuvvetli mi kuvvetli kocaman bir ağaç da olabiliriz. Tüm bu büründüğümüz sığınak olarak kullandığımız canlılar işte bizim kendi yazmış olduğumuz ciltliklerimizin meyvesidir. Sonuç olarak bazen tekeri dış durumlar yüzünden zarar gören bisikletimizle beraber harekete koşullanan bir insan oluruz. Yola devam etmek için kendi tekerimizi kendimiz onarıp sayfalarımızı tamamlarız, belki Manas Destanı' ndan daha uzun belki de daha kısa...
İşte Senin İçin Yolda Olmanın Bir Şarkısı : Chopin Nocturne No. 20, in C Sharp Minor
Sen her zaman en derin sorgularımı, düşüncelerimi dinleyecek kişi olabilirsin :))
YanıtlaSilSorgularını seveyimm, ben seni hep ama heeep dinlerim güzelim benimm
Sil