Norveç Balıkçılarının Yaralı Elleri...

         Hayatımız boyunca insanları tanımaya çalışırız belki de hiç tanımayız veya tanımak istemeyiz. Bazen sadece insanlardan kaçmak isteriz veya insan olmak isteriz ya da insan dahi olmak istemeyiz mutluluğu bir obje olarak varsayarız. Mutluluk sahi nedir? Bir şarabın son yudumunun etkisi altındaki son gülüş müdür veya ilk gülüş müdür? Bazen sadece insan olabilmek ah ne güzel olurdu. İnsanlık o kadar korkunç olabiliyorken içimizdeki Polyanna neden hiç susmaz ve insan kalmaya, olmaya devam et der ki... En büyük sorunumuz Polyanna'ya fırsat verişimizden ve onu susturmaya çalışmamamızdan kaynaklanmaz mıdır? Bazen sadece düşündüğümüz tek şey bir eylemdir veya eylemde bulunmuyor olmamamızın verdiği rahatsızlıkla bu sorundan kaçışımızdır. Sen peki hiç düşündün mü ki kendini susturmayı, Polyanna'yı uyutmayı, insanları susturmayı? Evet bazen düşünmedin bazense kaçtın... Bastırılan duyguların yansıması olan Polyanna sussaydı eğer insanlar da susmayı ahlak bilgilerini öğrenen bir çocuk gibi bilebilir miydi? Masumiyet duygusunun nirvana noktasına ulaşan bir o kadar da bilincinde olmayan bu insan ve insanlar ne kadar da yıpratırlar değil mi... Sıvı detarjan için uygun olan lakin her gün toz detarjana  mahsur kalan bir çamaşır makinesi gibi çaresiz ve yıpratıcı. İnsan olmak ve olabilmek anlamaktan ve kelimelerle bir kanıya ulaşan ya da ulaşamayan öylece bir insan ne de yıpratıcı...


         Sırf bu yüzden buz gibi bir o kadar da Norveç tadında düşüncelerin varken bir anda Norveç'te balık tutan  o ellere rastlarsın fakat burada bir kremden bahsetmeyeceğim burada bir duygunun ağırlığının var oluşundan var olmak isteyişinden bahsedeceğim... Her şey o kadar saf ve temizken, bir balıkçının eli gibi yaralı ve soğuk olan insanlara benzettiğim eller nasıl da bir masumiyetin parçası olabilmekten çıkarlar ki oysa ki tüm eller hem çok güzel hem de çok özellerdir... İşte bu eller o reklamını yapmak istemediğim kremin dahi  iyileştiremediği, iyileştirse dahi izinin kaldığı kocaman bir hayat dolu hikayenin sahibidir. Ah bu insanlar ne de çok yıpranan, acıyan, soğuk ve de üşüyen bir balıkçının eline benzerler. Bir yazının son satırı gibi anlamlı, bir yazısının ilk satırı gibi anlamsız yıpranan insanlar, Polyanna'yı kendileri besledi ve de büyüttü. Beslenen ve büyüyen Polyanna hiç mi susmaz? evet susmaz çünkü onu sen yarattın ve var olmasını istedin. Bir insanı anlamak için tüm geçmişini, tüm anını hatta onu var eden tüm anıları bilmen ve hissetmen  gerek tıpkı eller gibi. İnsanın ellere benzeyişi ve yıpranışı Polyanna'yı yarattığına göre bu Polyanna hiç mi gitmez? Yaratılan bir düşünceyi bir anlamı aniden yok etmediğimiz gibi kalıplaşan Polyanna'yı da aniden def edemeyiz. Dinlemek ve anlamak zorundayız, kendi yarattığımız bir düşünce sisteminin çok sebebi vardır, bazen hiç anlamak istemeyip çay demler ya da  bir yudum buz gibi boğazda güzel bir his bırakan enfes bir şaraptan ufak yudumlar alıp düşüncelere dalarız. İşte o an sanki hiç geçmeyecek bir eldeki yara gibi her soğukta her kurumada kanarız çünkü biz kanamakta olanız ve hiç bir  merhem bu yaraya ve izine iyi gelemez belki de bu izler sayesinde varız ve var olmaktayız, şimdiden balık kokusunun buram buram geldiği bu yolculuk bir merhemin öyküsü değildir veya yaratmış olduğumuz bir kalıplaşmış iyilik karakterinin öyküsü değildir...

                Bu senin bırakmış olduğun ve bırakmış olacağın izlerdir ne kadar yıpransan da hiçbir zaman bir Polyanna yaratmadan onsuz da yapabileceğinin bilincinde olmayı ellerinin acısı sayesinde öğrendin, peki neden hala soğukta ellerini yıpratıyorsun? Sence de ellerinin sıcacık bir güneşe  ihtiyacı yok mu? Güneş seni korkutmasın, asıl ellerinin ihtiyacı olan her şeyi sana o verecektir pamuk gibi  hem de kendiliğinden hiçbir karakter yaratmadan sıcacık... Ah o eller ne de emeğin karşılığı olan bir değere sahiptir ki, evet şimdi Polyanna'yı çağır ve tüm bunları ona anlat. İnanıyorum ki o da hiç yaratılmadan, bir hücre olarak, vücudun bir köşesinden uykulu bir halde seni izliyordur...

İşte güzel ellerin ve senin için bir şarkı: Emel-Holm

    

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

EĞER SEN DE ROMA SERAMİKLERİNE HAYRANSAN...

Heykeltraş Polyromarchos ve Antik Heykeltraşçılığa Katkısı

UKDELERİMİN İSTİKRARI