Kokuların auralarını hissetmek...

    Bir caddede yürüdüğümüzü düşünüyoruz ve yanımızdan geçen bir uzvun üzerine sinen, hayatımızdaki yaşam kesitlerimizi anımsatan o kokuya rastlıyoruz. Durup koklamak ya da kokusunu sormak bu iki düşünce arasında sıkışıp kalırız. Kokuları güzel yapan gerçekten esansın kalitesi midir yoksa yaşanmışlıklar mıdır? Ortaokulda olduğumuzu varsayalım anne kokusunu andıran öğretmenimizi hep daha çok sevmişizdir. Genelde tatlı kurabiye kokan bu öğretmenlerde bilinçaltımız annemizi veya anne özlemini arar. Kokuların hafızası o kadar geniştir ki bir kokuyu kullanarak deha olma yolunda ilerleyebiliriz. Sadece çalışma odaklı kullanılan bir koku  daha önce öğrenilen ve depolanan hafızadaki  bilgileri bize anımsatır. Bir koku çok derinlere gizlenerek orada yaşamaya devam eder bazen bu kokuyla yeniden çocuk olur ve salıncakta sallanmaya devam ederiz. İşte bir kokuyu güzel yapan şey kendimizi bulduğumuz güzel anılarımızın özlemidir. İşte tam da bu yüzden ilk tanıştığımız insanların önce kokularını belleğimize ekleriz ardından nasıl bir izlenim bıraktığına dair bir fikir edinme çabasına bürünürüz. Bazen de sanki daha önceden  tanıyormuş hissine kapılırız. Aslında bu hissin sebebi anılarımızı bir kokuyla anımsamamızdan kaynaklanır. En güzel koku en güzel anını anımsatan ve hoş bir tebessümü yüzüne yansıtan esanstır diyebiliriz.  Koku hafızasının değerleri sayesinde insanları bilinçdışı kokularına göre kategoriye ayırırız, güzel hissettiren kokular hep daha çekici gelir çünkü kendimizi hatırlarız. Kokular hep güzel anıları canlandırmaz en acımasız tarafı da burasıdır. Yıllardır kaçtığımız travmayı bir esansta hatırlayabiliriz. Bu esans burnumuza bir sızı bırakarak tüm günümüzü berbat bir konuma sürükler. Bu yüzden kendimizi kötü hissettiğimiz andaki kokuyu daha sonradan kullanmak istemeyiz çünkü bize o anki yaşamış olduğumuz olay örgüsünü hatırlatır. Bir kokuyu sevmek elimize aynayı alıp yüz hatlarımıza tutmaktır ve bir kokuyu sevmek bazen kış bazen de yazdır. Cennet gezintisi hissettiren kendimizi bulduğumuz kokular konuşmadığımız halde tanınmamıza ve tanımamıza imkan tanırlar. Kokulardan saklanamayız ve hiçbir koku gizemli değildir, gizemi sadece zihnimiz yaratır. En güzel koku diye nitelendirdiğim yasemin kokusu, dünyadaki tüm kötülüklerden kaçarak uzaklaşırken yağmurun başlamasıyla beraber ormanda bir barakaya sığındıktan sonra, dinen yağmurun ardından, güneşin tende buluşmasını hissettiren muazzam kokudur. Yasemin kokusu umudun var olabileceğini bir kucak dolusu güneşle etkin kılar. Kokular bizi düşsel yolculuğa çıkarırlar daha doğrusu düşsel yolculuğumuzu hatırlatırlar...

İşte senin için güzel kokan bir çiçeğin mitolojik dramı: Yunan mitolojisinde yer alan Echo o kadar güzeldir ki çevredeki tüm erkekler bu periye aşık olurlar. Fakat Echo kendini o kadar çok beğenmektedir ki kimseye karşılık vermez. Çok konuşan Echo Tanrılar tarafından gazaba uğrayarak sadece yankı sesini çıkartabilir. Echo bir gün ormanda  Narcissus adındaki yakışıklı bir gence aşık olur fakat Echo sadece yankı sesi çıkartabildiği için Narcissus ile iletişim kuramaz. Narcissus iletişim kuramayacağını düşünerek Echo'yu orada bırakır ve Echo karşılıksız sevgisinden günlerdir yemek yemez, su içmez hale gelir fazla dayanamayıp ölür. Bu duruma çok sinirlenen tanrılar ise Narcissus'u cezalandırıp kendine aşık olmasını isterler. Narcissus bir gün suyun üzerindeki yansımasını görür ve kendine aşık olur. Kendini o kadar güzel bulur ki sadece kendini izler, yemeden içmeden kesilir ve oracıkta ölür. Öldüğü yerde ise sarı çok güzel kokan bir çiçek açar ve bu çiçeğe de Narcissus (nergis) adı verilir...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

EĞER SEN DE ROMA SERAMİKLERİNE HAYRANSAN...

Heykeltraş Polyromarchos ve Antik Heykeltraşçılığa Katkısı

UKDELERİMİN İSTİKRARI