İçinde yeşeren bir kimlik Athena...

 Merhaba sevgili İnsan… Öncelikle nereden başlasam, kendimi sana nasıl tanıtsam, tüm uygarlıkların bildiği bu kadını sana nasıl takdim etsem bilemedim... Merhaba benim  adıma Yunan dünyasında Athena denildi. Roma dünyasında ise Minerva olarak yaşam buldum fakat insanlar beni yeniden yaratmalarına karşın yazgım aynı kaldı. Biliyorum ki beni bir yerlerden tanıyorsun sevgili insan, bir düşünce yapısında yollarımızın birleştiğine ve sana ebedi bir bilinç sunduğuma inanıyorum. Yüzyıllardır uygarlıklar beni  ben yapan bütün özelliklerimi benimsediler. Belki sen de o uygarlıklar içerisindeydin ve senin de özelliklerin benimsenmişti ve de unuttun sevgili Tanrı veya Tanrıça.

    İnsanlar kimliğime, kökenime, bakireliğime ve savaşçılık özelliğime yıllarca sahip çıktılar. Ben kimdim? Ben gerçekten var mıydım? Etten ve kemikten mi ibarettim yoksa insanların beni yarattığı ve kimliğe büründürdüğü bir kadın mıydım? Bilemiyorum galiba bilmek de istemiyorum. Yüzyıllar boyunca unutulmayan atom parçacıklarım mermer heykellerde buluştu ve sanatı bir anne gibi emzirdim. İnsanlığa hayat veren bir izlenim yarattım, hiç almadım sevgili insan hep hayat verdim. İnsanlar beni baykuşla bağdaştırdılar, galiba baykuşların gözlerindeki çevikliği hep benimsedim. Ünlü yazarlar baykuşa bilgelik dediler ben de bilgeliğin bir parçası olan Tirşe gözlü bir kadınım. Bilge baykuşların gözlerindeki çevikliği benimserken hiç kanatlarım olmadı, lakin ben bir baykuş gibi ıssız, karanlık gecelerde süzülmek istedim... Babam Zeus bunu ellerimden aldı ve hep güçlü bir savaşçı olmamı istedi. Babam ile ah o büyük babam arasındaki rekabet koca bir savaşa neden oldu. On yıl boyunca Otris ile Olympos arasında gidip gelen bu savaş, kısa bir sürede Titanların (Dedem ve kardeşleri) yenilgisiyle sonuçlandı. Babam kyklopların (Dedemin kardeşleri olan canavar diye adlandırılan yıllarca dışlanan özgür ruhlu devler) yapıp kendisine armağan ettiği dev yıldırımlarla Titan ordularını yakıp yıktı. Peki zalim Zeus’u tatmin eder mi etmedi… Babam durmak bilmeyen bir felaketti. İnsanlara sürekli ızdırap çektirdiği yetmezmiş gibi birde onları kendi tarafında istiyordu. Kısa sürede onu çok seven zavallı Kyklopları çok gördü bu dünyaya. Zamanında onları korkunç oldukları için hapsedildikleri inlerinden çıkarmak için çok canlar yakılmıştı. Ama kykloplar hep hor görüldü. Tahta geçmeye kalsın dedem de babam da kötülükten beslendiler onlar için kykloplar o zararsız ruhlar hep bir tehdit oluşturdu.  Ben güçlü bir  Tanrıça olmama rağmen vicdan azabı çekiyorum. Babam bu tehditi  ortadan kaldırmak istedi ve Kykloplarla savaş başlamıştı. Ben saçlarımı tarayıp kulağımın arkasına narin kırmızı bir çiçek takmak isterken, başımda miğferim vardı. Savaş o kadar acımasızdı ki devlerden korkan tüm tanrılar Mısır’a kaçtılar. Babamın arkasında sadece ben kaldım ve direndik gücümüz tükenesiye bitkin düşesiye kadar savaştık ve bir şekilde Zeus üstün geldi. İşin daha acıklı kısmı tüm Olympos’a hükmetmeye devam etti…                                 

    Sana doğumumdan da bahsetmek isterim sevgili insan. Babam Zeus Hikmet Tanrıçası olan Annem Metis’i korkusundan yutuverir. Ben de babamın başından Prometheus sayesinde bir balta yardımıyla zırhım ve kalkanım ile dünyaya gelmişim. Atina’nın koruyucu Tanrıçası oldum. Atina için Poseidon (denizlerin tanrısı) ile mücadele verdim. Mücadelem esnasında bir zeytin dalı dikerek bereketin yıllarca yaşamasını ve insanların bu nimetten yararlanmalarını istediğimi dile getirdim. Eylemim ve söylediklerim güçlü Poseidon’un tuzlu suyundan üstün geldi.  Beni ben yapan özelliklerimden bir tanesi de çektiğim acılardan beslenişimdi... Böylece Athena ve Minerva hep ben olarak kaldı. Poseidon’dan kaçarken ayaklarımın acıyıp kanamasını bile hissedemedim, çok koştum, çok yoruldum. Poseidon’un dölleri bereketli toprağa saçılınca kulağına bir çiçek dahi takamayan bu kadın bir de evlat sahibi olmuştu. O benim oğlumdu ben bakire olsam da bir oğlum olmuştu ve evladımın da yazgısı bana benzedi. Yavrum bu cehalet ve acı dolu dünyaya belden aşağısı yılan şeklinde geldi. Ah karşımdaki insan bir çocuk büyütmek Olympos savaşlarından daha zormuş. Bir gün sevgili  yavrumu sepetin içerisine koyup kralın kızlarına emanet ettim ve onlara ben gelesiye kadar sepeti açmamalarını söyledim. Kızlar meraklanınca sepeti açıp oğlumdan korkmuşlar bu bir anne için ne acıdır… Daha da acısı kızlar sepeti açınca kendilerini korkudan uçurumdan aşağı atmışlar. Bununla da kalmadı bu haberi getiren kar beyazı kargalar o günden sonra kara olmaya mahkum kılındılar. Bu hikayede kimsenin suçu yoktu ki... Ben kimdim, çektiğim acılar, gülen yüzüm sanatın yarattığı hiçbir  mermer eserde yoktu. Ben bugün sana mermerin bilinmeyen karanlık ve aydınlık taraflarından bahsettim. Biliyorum ki sen de benim kadar güçlü bir insansın fakat bu gücün hiçbir zaman hırsa dönüşmesin isterim güzel insan. Aslında Medusa’nın kellesini Perseus'tan hiçbir zaman istememeliymişim ve bana bunu zaman bir güzel anlattı. Güzeller güzeli Medusa masumken niçin ona acı çektirip Poseidon'a haddini bildirmedim ki... İnsanın kırgın, kızgın tarafı karanlığa değil aydınlığa dönüşmeliymiş. İsterim ki bundan sonra ki yaşamında sana kattıklarımdan beslenebilesin hatırladığın zaman ben hep varım, hep güçlü ve mutlu kal! İnsan olarak bir kalbin ve bir ruhun olduğunun bilincinde kal... 
Yıllarca yaşayan özgür hissetmek isteyen bir kadından Tanrıçalığını, Tanrılığını hatırlaması gereken sevgili İnsan’a sevgilerimle...               
Veeeee işte senin için bir şarkı (Fortuna  Girit Türküsü)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

EĞER SEN DE ROMA SERAMİKLERİNE HAYRANSAN...

Heykeltraş Polyromarchos ve Antik Heykeltraşçılığa Katkısı

UKDELERİMİN İSTİKRARI