Bir tapınağın köşesinde, tek ayak üzerinde beklemek...

        Bazen tercih ettiğimiz doğrular ve yanlışlar bizi bir tapınağın soğuk mermerlerine sürükler. Fakat bu tapınağa hangi konumda gelmiştik yani cezalandırılan mı yoksa ödüllendirilen mi? Cezalandırmanın Antik Dönemi ne de amansız acılarla doludur şimdi, burada bir antik öyküden bahsetmek istiyorum. Laokoon ve Oğulları Vatikan Müzesi'nde yer alan ve Roma kopyası olan bir eserdir. Rhodos okulunun şüphesiz en önemli bu eseri, yaklaşık olarak M.Ö. 2yy’ da yapılmıştır ve vahşetçe bir cezalandırmanın öyküsünü barındırır. Rahip olan Laokoon Troia savaşında Yunanlıların içine gireceği tahta atı kente almamalarını, eğer alırlarsa kentin düşeceğini söyler. Laokoon ve iki oğlu Poseidon ya da Apollon tarafından denizden gönderilen iki yılanla öldürülür. Antik cezanın ete ve kemiğe bürünmüş halini, bir babanın ve evlatlarının ölmeyle bağlantılı çaresizliğini görmekteyiz. İnsanoğlunun çektiği acıları hissettirmesi, anlatmasıyla öne çıkmaktadır. Soğuk bir mermer bizde nasıl acı duygusunu uyandırıp, içimizi sızlatabilir? Bu görsel tüylerimizi ürpertir ve çaresizlik duygumuzu kamçılar. Burada ruh halimizi etkileyen ve acı odağımızı tetikleyen durum çaresizlikten kaçımızdır,  Laokoon ve iki oğlu konumunda olmak istemeyiz.  Bazen mermer de olsa acılı gözler bizi içinde hissettirir. Üstelik Laokoon doğruları dile getirdiği için tanrılar tarafından gazaba uğramıştır. Aslında oğullarının hiçbir suçu yoktur, tıpkı yanlışların doğruları götürmesi gibi iki oğlu için de umut vakti sona ermiştir. Tanrıları, insanların kurguladığına  göre ölümsel cezanın tanrı boyutu oldukça ürkütücüdür. Suçlu olarak görülen Laokoon bir tapınağın köşesinde tek ayak üzerinde neden bekletilmedi ki. Bu yanlış soğuk bir mermer için fazla mıydı? Eğer Laokoon o mermere dayansaydı buz gibi mermer ısınırdı ne acıdır ki kurgularımız bunu bile göremedi. Yaratmış olduklarımız kaçışlarımızın ezgisel fısıltılarıdır fakat Laokoon' un fısıltıları bir mermere hapsolmuştur ve eğer yeterince sessiz bir konumdaysak bu fısıltıları işitebiliriz. Peki neler söylüyor? Haksız yere zulme uğradığını, doğru bildiği çocuklarının ise yardım çığlıklarının mermerden daha acı ve ağır gelişini mi anlatıyor?

         Acılarımız, kaçışlarımız ve çaresizliklerimiz bizi bir tapınağın unutulan bir köşesinde tek ayak üzerinde beklemeye zorlar. Kendi kendimizin kaçış kurgusunu yazıp, oynamak tıpkı bir Antik ceza gibi acı vericidir. Burada önemli olan çaresizlik ve kaçış dolu senfonimizin hikaye boyutudur. Şimdi Laokoon' un fısıltılarını daha iyi işitip, duygularını tercüme edebiliyoruz... Laokoon' un doğruları yanındaydı peki bizimkiler nerede? Neden oraya bir tek doğrumuzu bile almadan yanlışlarımızla gittik? Oysa insanın güzel olan duyguları vardır ve bazen iyi ve güzel olarak nitelendirdiğimiz kavramlar yanlışlarımızı dengeler. Dengede kalma mekanizması oldukça güçtür ve ayağımızı indirip mermerin sıcaklığını kontrol etmemiz gerekir. Sıcaklık hoşumuza gittiğine göre doğrularımızı aramaya koyuluruz. Cennet gezintisinin haz noktalarını oluşturan bu yürüyüş esnasında bir adak kurbanı görürürüz. Doğrularımız tanrıların şölenine adak sunusu mu olmuştu? Doğrularımıza, ilkel bir boyut kazandırışımızın hüznüyle fısıldamak yerine yüksek sesle konuşmayı tercih ediyoruz. Sonuçta doğrularımızı yanımıza alsaydık kimse onları tanrılara adak sunusu yapamazdı. Yeterince konuştuk ve konuşmamızın ardından az kalsın şölenlere misafir olacak olan doğrularımızı alıp tapınaktan ayrılırken zafer çanlarını işitiyoruz...

            Çanları da senfoni orkestramıza eklersek duygu dolu bir hikayenin şefi oluşumuzun vermiş olduğu yönetme arzusuyla yanlışları düzeltmek için senfonimizi dinliyoruz. Yaşanmışlık senfonisinin inişleri ve çıkışları, insanın geriye bırakmış olacağı en kutsal eylemdir. Çoğu zaman, insanları sadece insan olarak tanımaya çalışırız ve bir senfoni orkestrasının şefiyle hiç tanışmayız. Ne de sıkıcıdır öylece dümdüz tanışmak üstelik bestelerimizi duymazken. Bizi biz yapan tüm duyguların notalarla sevişmesinin ardından dümdüz tanışmak yerine, sessiz bir ortama geçip sadece yaşanmışlığın ezgisini dinlemek , çıplak bir tanışmanın duygu boyutunu tatmak... İşte bu vakit insanlar gerçekten  tanışırdı ve de besteleri değerli kılarlardı. Bu yazıyı okuyan insan senden bir ricam var lütfen tanışıyorken, tanışmaları öldürmeyelim ve melodileri değerli kılalım, hiç kimsenin yaşanmışlığına saygısızlık etmeyelim, unutma ki biz sadece giysiler giyen bir insanla değil aynı zamanda yaşanmışlıklarla tanışıyoruz. Teşekkür ederim... 

İşte, kendi senfonilerini besteleyenler için çıplaklığın parçaları: 

Ludovico Einaudi-Fly

Yann Tiersen-La dispute

 


Yorumlar

  1. Giriş ve gelişme kısmında bunu nasıl, nereye, ne şekilde bağlayacağını düşünmekten ve bu yazılanların anlamını ararken yazılanları da anlayamamam ve hepsinin sonuç kısmı için birer basamak olduğunu fark etmem ve başa dönü tekrar okurken sonuç kısmını aklımdan çıkartamamam, baştan başlamam…
    Kısır döngü.

    Bi tuhaf zira cümle cümle sorsan tek kelime edemem fakat hadi gel bu metni tartışalım desen zamanı ortadan kaldırmam gerek bende uyandırdıklarını aktarabilmem için.

    Ama ben yine de, ısrarla, belki saçmada olsa, bende uyandırdığı bir ufak şeyden bahsetmek istiyorum kısaca;

    “Üstelik Laokoon doğruları dile getirdiği için tanrılar tarafından gazaba uğramıştır. Aslında oğullarının hiçbir suçu yoktur, tıpkı yanlışların doğruları götürmesi gibi iki oğlu için de umut vakti sona ermiştir.”

    Bu kısım -konudan bağımsız- nedense aklıma şunu düşürdü okur okumaz;
    Sanki Laokoon geçmişim – iki çocuktan birisi bu anım diğeri ise geleceğim.
    Bizler geçmişimizin yaptığı doğru ve yanlışları ile bu anımızı ve henüz tecrübe edemediğimiz geleceğimizi yargılıyor, hatta sanki çok doğru gibi onları yargılarken geçmişimizi buna sebep ve sorumlu tutuyoruz. Bu noktada geçmişteki adımlarımızın iyi veya kötü – doğru veya yanlış olduğuna bakmıyor, yalnızca ne varsa geçmişimiz dışında, onu geçmişimizle yargılıyoruz. Kendimiz içinde bir başkası içinde. Yani dünümün aptallıkları iki oğlum için de umut vaktini sona erdiriyor.

    Yani anlatamayışımdan da anlaşılacağı üzere bu sefer beni aştın :)
    Zormuş inanın anlatmak, konuşmak isteyip de mantıklı tek kelime edememesi ve bunun doğurduğu anlamsız-saçma cümleler sarf etmesinin utancı ama yine de silmeyeceğim yazdıklarımı.

    Velhasıl metninin sonuç kısmına gelecek olursak. Gelemem çünkü bu çok zor, acı ve yazdıklarının hepsi ayakta alkışlanası doğru. O yüzden tek kelime etmek saygısızlık olur. Yalnızca takdir edebilirim, o da üzerime düşerse eğer.

    Birbirinden güzel şarkılar için teşekkürler, bunları yazarken defalarca başa sardığım “Fly” parçası…

    Belki sende yazılarını yazarken defalarca başa sarıp dinlersin diye;
    --- Emmanuel Sentimientos Opéra

    YanıtlaSil
  2. Nisi Dominus tebessümü diye bir kalıp olmalı, ağız kenarında beliren sıcak bir gülüş.. Bu parçayı o kadar çok seviyorum ki. Yazdıkların bana asla saçma gelmedi aksine ucu açık bırakılan giriş gelişmeyi kendini bulduğun gibi yorumlaman hoşuma gitti. Karmaşık olan bir ip yumağını yeniden düzenleyip tekrar sarmak gibi.. Kendini buluşun çok anlamlı. İki oğul örneği beni çok etkiledi ve etkilemeye devam ediyor. Ben burada minik bir şeyler söylemek istiyorum. Doğru bildiğin iki oğlun varken onların ölmesine izin vermemelisin, anını değerli kılıp geleceğine de değerli anından bahsedebilirsin ve şunu da eklemesem içimde kalacak hiçbir dün aptal değildir. Tüm dünler şuanki seni yarattı ve yaratmaya devam ediyor. İşte bu yüzden dününden ve anından ne alırsan sana şekerleme :) Çooook teşekkür ederimmm

    YanıtlaSil
  3. "Nisi Dominus tebessümü diye bir kalıp olmalı, ağız kenarında beliren sıcak bir gülüş" şu an yaşadığım yani. Öğrenince anlamını kahkahaya dönüştü gerçi :)

    "Doğru bildiğin iki oğlun varken onların ölmesine izin vermemelisin" benden çok onu öldürmeye çalışanlarla olacak artık savaşım ve aptal değilse eğer dünüm savaşmayayım.
    Keşke yazıldığı kadar kolay da olsa :)

    Dünüm muamma fakat anımdan çok güzel şeyler aldığım kesin, asıl ben çok teşekkür ederim
    :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tatmışsın güzel ahahah Ne güzel yazmışsın, emek isteyen şeyler inan hep daha anlamlı ve kalıcıdırlar. Anın için mutlu oldum ve dünün için de umutluyumm :) Ve sen de umutla kallll :)))

      Sil
    2. Umutla kalıp, yazılarını heyecanla bekliyorum :)

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

EĞER SEN DE ROMA SERAMİKLERİNE HAYRANSAN...

Heykeltraş Polyromarchos ve Antik Heykeltraşçılığa Katkısı

UKDELERİMİN İSTİKRARI